2. BALKAN TURU
Avrasya Eğitimcileri Derneği’nin 2013 yılında düzenlediği Yunanistan, Makedonya, Kosova ve Bulgaristan’ı kapsayan “Balkan Turu”ndan sonra arkadaşların isteği üzerine ülke sayısını artırarak yeni bir tur düzenledik.
Sekiz ülkeyi kapsayan bu turumuzu, 31 Temmuz- 9 Ağustos 2017 tarihleri arasında gerçekleştirdik. Ufak tefek bazı eksiklikler olmakla birlikte gezi çok güzel geçti. Maziyi ve bulunduğumuz anı yaşarken, atiyle (gelecekle) ilgili değerlendirmelerde de bulunduk ve kaygılarımızı dile getirdik.
Gezimiz, 31 Temmuz 2017 Pazartesi günü saat 16.30’da Ankara Ulus’taki eski Hipodromdan başladı. 1 Ağustos’da henüz güneş doğmadan İpsala Sınır Kapısı’nda pasaport ve geçiş işlemlerini yaptırdıktan sonra YUNANİSTAN’a geçtik.
2.Gün (1 Ağustos): Sabahın erken saatinde Gümülcine ve İskeçe’nin köylerinin yanından geçtik. İlk durağımız Kavala’ya yakın Anastasia’nın meşhur kurabiye Pastanesi oldu. Sabah kahvaltısını burada yaptık. Bazılarımız çorba içtik. Çorbalar Türkiye’de lokantalarda verilenlerin iki katı büyüklüğünde tabaklarda getiriliyor. Bu arada nefis Kavala kurabiyelerinden tattık. Moladan sonra Kavala şehir merkezine vardık. Kavala’lı Mehmet Ali Paşa’nın doğduğu ev denilen binayı ve saray kalıntılarını dışarıdan gezdik. Agios Nikolaos Kilisesini (Daha önce İbrahim Paşa Camisi imiş) gördük. Kavala şehrine, limanına ve sahillerine, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılan su kemerlerine yukarıdan baktık. Aşağıya inerek sahilde dolaştık. Güzel bir şehir.
Selanik’e doğru yola çıktık. Önce Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ettik. Bahçesinde biraz dinlendikten sonra Panoramik şehir turu yaptık. Öğle yemeğini herkes farklı yerde, biz de Mado’da yedik. Selanik kordon boyunda Kanuni’nin yaptırdığı Beyaz Kuleyi, Yunanistan’ın en büyük kilisesi olan Aya Dimitros Kilisesini gezdik. Meydanda dolaştık. Akşama doğru otelimize geçtik ve geceyi Selanik’te geçirdik.
3.Gün (2 Ağustos): Sabah kahvaltısından sonra saat 8.00’de MAKEDONYA’ya geçmek üzere yola çıktık. Öğleye yakın Başkent Üsküp’e vardık. Üsküp, ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın doğduğu şehirdir. Rahibe Terasa’nın evi ve anıtını, Taşköprü, Üsküp Meydanı ve Kral II.Filip ile Büyük İskender’in anıtlarını gezdik. Taşköprü’yü geçerek Osmanlı dönemini hatırlatan eski şehri ve çarşıyı gezdik. Çarşı içinde meşhur Üsküp köftesi yedik. Yemekten sonra İsa Bey Medresesini, Mustafa Paşa, Sultan Murad ve Gazi İshak Camilerini, Davut Paşa Hamamını, Sulu ve Kurşunlu Hanlarını gezdik.
Ohrid’e doğru yola çıktık. Yol güzergâhında Tetova (Osmanlı zamanında Kalkandelen) şehrine uğradık. İki kız kardeşin yaptırdığı Alaca Camisini ziyaret ettik. Gerçekten de çok ilginç bir cami… Şehir turundan sonra Ohrid’e doğru tekrar yola çıktık. Yol üzerinde Pişi ve Ayranı ile meşhur lokantaya uğradık. Öğleden sonra Ohrid’e vardık. Tarihi Çınar Meydanı, Ohrid Çarşısı, Aziz Bogorodica Kameuska, Aya Sofya Kilisesi, Aziz Pant Alemon Kilisesi, Ohrid’li Aziz Klemeus Heykeli ve Meydanı, müze olarak kullanılan eski Türk Konaklarını ve evlerini gezdik. Kril Alfabesini bulan Aziz Kiril ve Kardeşi Metodius’un, Aristotales’in Heykelini gördük. Osmanlı döneminden kalma Ali Paşa Camisini ve Halveti Hayati Tekkesini gezdik. Eski Ohrid’de dar sokaklarda panoramik şehir turu yaptık.
Gezimiz sırasında bir dükkâna girdik. Burada bir genç, eski usul kâğıt üretimini gösterdi. A-4 ebadında ahşap kalıbı bir su karışımına daldırarak kurumaya bıraktı. Kuruyan bu kâğıda yazı ve resim baskısı yaptı. (2013 yılındaki gezimizde de bu dükkâna girmiştik. O zaman bu ağaçtan baskı makinesinin dünyada üç tane bulunduğunu ve birinin de burada olduğunu söylemişlerdi.) Aynı sokak üzerinde “Elveda Rumeli” dizisinde Kaymakamın evi olan konağı da gördük. Akşam otelimize döndük. Akşam yemeğinden sonra yürüyerek Ohrid çarşısında gece gezintisi yaptık.
4.Gün (3 Ağustos): Sabah kahvaltısından sonra Tiran’a doğru yola çıktık. Yol güzergahında Ohrid Gölüne kaynak sağlayan yerde kayıklarla gezinti yaptık. Aziz Naum Manastırına çıktık. Yüksekten Ohrid Gölünü seyrettik.
Daha sonra ARNAVUTLUK’a geçtik. Arnavutluk çok dağlık bir yer. Tiran’da şehir gezintisi yaptık. Öğle yemeğini Tiran’da yedik. Otobüsle şehir turu yaptık. Ethem Bey cami, Tarihi Saat Kulesi, Ulusal Müze, Opera ve Bale binası, Parlamento ve Başbakanlık binası, Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Rahibe Teresa Heykeli ve İskender Bey Meydanını gezdik. Daha sonra geceyi geçireceğimiz İşkodra’ya gittik. Kısa bir şehir turundan sonra otelimize geçtik. Otelin iki ay önce açıldığını öğrendik. Kaldığımız otellerin içinde en güzeli sayılırdı.
5.Gün (4 Ağustos): Sabah kahvaltısından sonra KARADAĞ’a geçmek üzere yola çıktık. Karadağ -adı üstünde- dağlık bir bölge… Adriyatik kıyılarına ulaşmak için olağanüstü manzaralı dağ yollarından geçtik. Adriyatik sahillerini (Dalmaçya Kıyılarını) ve Budva Şehrini tepeden seyrettik. Budva’ya indik ve şehri dolaştık. Kotor’a doğru yola çıktık. Kotor Körfezini ve Kotor Şehrini yukarıdan seyrettik. Kotor’da eski şehir, Aziz Tripun ve Nikola Kiliseleri, Tarihi Saat Kulesini gördük. Arabaların bile geçemeyeceği dar sokaklarda dolaştık. Atların dönemeyeceği şekilde dar yapılmış, ancak biraz gidince bir meydana çıkıyorsunuz. Bir kale şehri olan Kotor’da öğle yemeğini yedik. Hırvatistan’a geçmek üzere yola çıktık.
HIRVATİSTAN, Adriyatik denizi kıyısında (Dalmaçya Kıyıları) haritaya göre kuzey yönünde yukarı doğru uzayan bir ülke. Kısa ve manzaralı bir yolculuktan sonra en önemli ve dünyaca tanınan Dubrovnik’e vardık. Dubrovnik, Balkan şehirlerinden daha çok Akdeniz kültürüne yakın. İtalyan üslubu mimarisi ve şehir dokusuyla muhteşem bir tarih-doğa sentezini barındırıyor. Adriyatik’in en eski ticaret limanı olup, uzun yıllar Venedikliler yönetmiş. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almış. Şehrin her tarafı tarih… Gerçekten görülmeye değer bir şehir. Geceyi geçirmek üzere Bosna-Hersek’e geçtik. Sınıra çok yakın olan Trebinje’de kaldık.
6.Gün (5 Ağustos): Sabah kahvaltısından sonra BOSNA-HERSEK’in ikinci şehri Mostar’a hareket ettik. Ancak, ilk durağımız 16.yüzyıldaki dokusuyla günümüze kadar hiç bozulmadan gelen, yol üzerindeki bir otantik Türk köyü olan Poçitel’e uğradık. Otobüsten indikten sonra köye taş bir yoldan biraz yürüyerek giriyorsunuz. Sanki taştan bir şehir gibi… Evler taştan. 1562’de yapılan köy camisini, medreseyi, kervansarayı ve hamamı gördük. Köyün içine girmek ve kaleye çıkmak için yürümek gerekiyor. Yüksek olması ve zamanımızın da kısıtlı olması nedeniyle aşağıdan kalenin fotoğrafını çektik. Zamanında Evliya Çelebi’de buraya gelmiş ve 150 haneli bir köy olarak yazmış. Aşağıdan Nevetra Nehri geçiyor (Üzerinde Mostar Köprüsünün bulunduğu nehir). Yukarı çıkan bazı arkadaşlar, manzaranın çok güzel olduğunu söylediler. Köy, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmış.
Rehberimizden öğrendiğimize göre; buralar Osmanlılar tarafından alınınca Anadolu’dan Türkler getirilerek yerleştirilmiş. Bölge bir geçiş yeri… Burası askeri üstten daha çok haberleşme amacıyla kullanılmış. Köyde neredeyse Türk aile kalmamış. Özellikle 1992 yılındaki savaştan sonra aileler Mostar’a taşınmışlar. İki ailenin olduğu ve onların da köyde bulunmadıkları belirtildi.
Hediyelik eşya dükkânlarında rahatlıkla Türkçe konuşarak alış-veriş yaptık. Bir küçük tesiste çaylarımızı içtik, ihtiyaçlarımızı giderdik. Herkesle Türkçe konuştuk. Mostar’a hareket etmek üzere orada bulunanlarla vedalaştık.
6.Gün (5 Ağustos): Türk Köyü Poçitel’den ayrıldıktan kısa bir süre sonra (saat 11.40’da) Mostar’a vardık. Mostar adının, Boşnakçada köprü anlamına gelen “Most” kelimesinden üretildiği söylenmektedir. Bosna-Hersek’i oluşturan bölgelerden biri olan Hersek’in en büyük şehri Mostar’dır. 1557 tarihinde Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Hayreddin tarafından inşa edilen, 1992 yılında Hırvat topçu ateşiyle yıkılan, daha sonra 2004’te Türkiye’nin büyük desteğiyle orijinal malzeme ve dönemin inşa teknolojisi ile yeniden yapılan UNESCO Dünya Mirası listesindeki “Mostar Köprüsü” ise Mostar için bir sembol konumundadır.
Mostar’da Kuyumcular Çarşısını, 1618 yılında yapılan Koski Mehmet Paşa Camisini (1992-1994 savaşında minaresi yıkılmış ve 2001 yılında tekrar yaptırılmış, caminin içi ve dışı restore edilmiştir), Eski Hamamı ve dönemin tipik Osmanlı evlerini yansıtan Müslüm Bey Konağını gezdik. Serbest zamanda alış-veriş yaptık. Neretva nehrinin yüzeyinden 20 mt. yükseklikteki köprüden atlayanları seyrettik, hatıra fotoğrafı çektik.
Başkent Saraybosna’dan önce yol üzerinde Jablanica’da, Neretva nehri kenarında “Zdrava Voda” adlı bir lokantada öğle yemeği olarak meşhur kuzu çevirmesi yedik. Daha sonra Saraybosna’ya doğru yola çıktık. 1992 yılındaki savaşta büyük oranda tahrip olan şehirde panoramik bir gezi yaptık. Miljacka nehri şehri ikiye bölmektedir. Nehrin iki yakasını birbirine bağlayan köprülerden biri de Latin Köprüsü’dür. Sağ tarafta günümüzde Millî Kütüphane olarak kullanılan Belediye binası ile sol tarafında İnat Kuća (İnat Evi) bulunmaktadır. Turumuz esnasında meşhur Baş Çarşı, tarihi Osmanlı hanı Morica Han, Katolik Katedrali, Sinegog, Hüsrev Bey ve Ferhadiye Camileri, Eski Kütüphane ve şehrin muhtelif yerlerini gezdikten sonra bir kıraathanede çay içerek dinlendik. İsteyenler çevrede hizmet veren dükkânlardan buraya özgü nefis börek ve köfteler yediler.
Gezimiz sırasında, 1994 yılında Sırpların bombalaması sonucu 67 kişinin ölümüyle sonuçlanan Pazar yerini gezdik. Bombanın düştüğü yer camekânla kapatılmış vaziyette ziyaretçilere açılmış. Biraz daha ileride “sönmeyen ateş anıtı” bulunmaktadır. Daha sonra otelimiz “Hotel BM”ye geçtik. Akşam yemeğinden sonra bazı arkadaşlarla taksi tutarak şehir merkezine gittik ve şehrin gece güzelliğini gözlemledik.
7.Gün (6 Ağustos): Kahvaltıdan sonra, önce savaş sırasında yiyecek ve silah yardımı sağlamak üzere Boşnaklar tarafından kazılan (yaklaşık eni 1 metre, yüksekliği 1,5 metreden biraz yüksek, 800 metre uzunluğunda ve havaalanı altından geçen) Spasa Tüneli (Ulica/Umut Tüneli) ve müzesini görmeye gittik. Saat 8.40’da vardığımız müzede önce slayt gösterisini seyrettik ve ardından temsili olarak bırakılan tahminen 30 mt.lik tünelde eğilerek dolaştık. Çıkışta ziyaretçi defterine duygularımı belirtmek istedim. Deftere; “Mücadelenizi büyük bir gururla takip ettim. Allah, bundan sonra da yardımcınız olsun.” ifadesini yazdım. Öğle yemeğimizi Sırbistan’a geçmeden önce Zvornik şehrine yakın Drina nehri kenarında bir lokantada (saat 13.20) yedik. Yemekten sonra Sırbistan’ın Başkenti Belgrad’a gitmek üzere yola çıktık. Bosna-Hersek ile Sırbistan arasındaki sınırı sağlayan Drina nehri üzerindeki köprünün iki başında ayrı ayrı pasaport kontrolünden sonra SIRBİSTAN’a geçtik.
Avrupa’nın en eski kentlerinden ve tarihimiz açısından da çok önemli olan Belgrad’a vardık. Belgrad Kalesine çıktık. Kaleden “Sava Nehri”nin “Tuna Nehri”ne karıştığı bölgeyi seyrettik ve fotoğraf çekimi yaptık. Havanın sıcaklığı ile kalkan buhardan dolayı sisli bir görüntü oluştu. Belgrad Katedrali, Bayraklı Cami, Kale Meydanı, Taş Meydan, Askeri Müze, Savaş Müzesi, Saat Kulesi, Eski sarayı gezdik. Kaleyi gezerken dikkatimi çeken husus, Osmanlı döneminde kale kapısında nöbet tutan Yeniçerilerin kapının her iki tarafına taş üzerini kazıyarak çizdikleri kılıç resimleri idi. Serbest zamanımızda şehir merkezinde gezinti yaptık. Geceyi geçirmek üzere otelimiz “Tulıp İnn”e geçtik.
8.Gün (7 Ağustos): Kahvaltıdan sonra BULGARİSTAN’ın Başkenti Sofya’ya doğru yola çıktık. İki hafta önce yazdığım “Sıla Yolundan Geçtik” başlıklı yazımda da bahsetmiştim. Sırbistan’ın Başkenti Belgrad ile Niş şehri arasında “Velika Plana” denilen bölgede bulunan “Hotel Balkan Highway”a uğradık. 160 yataklı bir tesis. Tesis E-75 karayolu üzerinde Belgrad’dan Türkiye’ye doğru gelirken 90’nıncı km.de… Tesiste bir saat kadar kaldık. Çaylarımızı içtik, sohbetimizi yaptık. Sofya’ya gitmek üzere tesisten ayrıldık.
Yoğun bir yağmur altında Sofya’ya girdik. Şehir gezimizi ertesi güne bıraktık. Geceyi geçirmek üzere otelimiz “Hotel Expo”ya geçtik.
9.Gün (8 Ağustos): Sabah kahvaltısından sonra Sofya’da panoramik şehir turu yaptık. Balkanların en büyük kilisesi olan kubbeleri altın kaplamalı Aleksandr Nevski Katedrali, Aya Sofya Kilisesi, Sofya Heykeli, Milli Kütüphane, Sofya Üniversitesi, Eski Kraliyet Sarayı, Milli Bulgar Tiyatrosu, Arkeoloji Müzesi, Eski Sofya Şehri, Roma şehir kalıntıları, Nedelya Kilisesi, Rotunda Kilisesi, Rus Kilisesi, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Parlamento binalarını gördük.
Ayrıca, 1913 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofya Askeri Ataşesi iken davet edildiği baloya “Yeniçeri kıyafeti” ile gittiği Orduevini gördük. Osmanlı döneminden kalan ve şehrin simgesi olan Banyabaşı (Kadı Seyfullah Efendi) Camisini gezdik. Sofya’da tek bu caminin kaldığını öğrendik.
Sofya’dan ayrılıp Filibe (Plovdiv)’ye doğru yola çıktık. 4.000 yıllık geçmişe sahip bir kent. Şehir turu yaptık. Halen Etnografya Müzesi olarak hizmet veren Argır Kuyumcuoğlu’nun evini, Sultan Murat Hüdavendigar tarafından 1364-1369 tarihleri arasında yaptırılan Cuma Camisi’ni gezdik ve çevresinde bulunan pastanede çay içtik. Serbest zamanda da herkes kendi ihtiyaçlarını karşıladı.
İstanbul’a doğru yola çıktık. Bulgaristan’dan ayrılmadan önce yol güzergâhında bulunan bir lokantada yemeğimizi yedik. Yanında bulunan küçük AVM’den alış-veriş yaptık. Saat 17.00’de Kapıkule’ye geldik. Vatanımıza giriş yaptık. İstanbul’da inmek isteyenleri bıraktıktan sonra saat 22.00 gibi Ankara’ya doğru hareket ettik.
10.Gün (9 Ağustos): Sabah 4.00’de Ankara’ya geldik.






























