2008 yılı 30 Temmuz ile 2 Ağustos arasında Kırım’a bir ziyaretimiz oldu. Kırım gezisine; ben, Federasyon Başkanımız Şuayip ÖZCAN ve sanatçımız F.Kaya KUZUCU katıldı. Orada sanatçımız F.Kaya KUZUCU, bir televizyon için Kırım belgeseli çekimi yaptı.
Kendi imkânlarımızla gittiğimiz Kırım gezisinde, yaşadığım müddetçe unutamayacağım çok temaslarımız oldu. Tarih; okumaktan çok gezilerek öğreniliyormuş, onu bu gezimizde çok daha iyi anladım. 18 Mayıs 1944 sürgününü yaşayanlarla birebir görüştük. Federasyonumuzun üyesi Kırım Tatar Eğitimciler Maarifçi Derneği Başkan ve yöneticilerinin yanı sıra, diğer yetkililerle de görüşmeler yaptık.
30 Temmuz Çarşamba günü Kırım’ın güney-doğusuna düşen Gezlev (Gözleve)’e gittik. Burası ilçe konumunda küçük, ama şirin ve güzel bir yer. Şehre bir tarafı deniz, diğer tarafı göl olan dar bir yoldan giriliyor. Kezlev’de bir parkın ortasında, 4-5 metre yüksekliğinde elinde sazı olan Aşık Ömer anıtı bulunmakta. Türklerdeki aşıklık geleneği malûm. Türk Dünyasında şöhretli aşıklarımızın yanında, adı sanı çok bilinmeyen birçok aşığımızın bulunduğu da malûm. “Her halde öylesine bir heykel dikmişler.” diye düşündüm. Araştırmayı da pek düşünmemiş ve Kırım dönüşü unutmuş gitmiştim.
Ancak, geçen gün tesadüfen elime geçen bir kitap beni biraz şaşırttı ve az-çok okuyan birisi olmama rağmen cahilliğimden utandım. Bu kitap, 1987 yılında basılan (Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları:826, Türk Büyükleri Dizisi:54 numaralı) Prof.Dr.Şükrü ELÇİN’in “Aşık Ömer” adlı kitabıydı. Kitabı kısa sürede okudum. Bu kitaptan Aşık Ömer’in hayatını öğrendim. Aşık Ömer’in babasının Kırım Gözleve’sinde geçimini kürk ticareti yaparak sağlayan Kenceoğlu Abdullah adlı bir şahıs olduğunu öğrendim.
Bunun üzerine Federasyonumuzun sitesindeki köşeme Aşık Ömer’le ilgili bir yazı yazmayı düşündüm. Ama konuyu biraz daha araştırayım dedim ve Diyanet Vakfının İslam Ansiklopedisine baktım. Orada da Aşık Ömer’in Konya’nın Hadim İlçesi Gözleve (Gezlevi) köyünden olduğu yazılıydı. Benzer ifadeler yukarıda bahsettiğim kitapta da vardı. Ancak, aynı kitapta: “Türkiye’deki araştırıcılar bugüne kadar Kırım rivayetlerinden haberdar olmamışlardır.” diye bir cümle geçiyor ve bu cümlenin biraz daha devamında ise; “… 1848 yılında Dombrowsky tarafından derlenmiş rivayet ve 1894’te İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’da bastığı divan dikkate alındığı takdirde Aşık Ömer’in vatanının Kırım Gözleve’si olduğu kuvvetle tahmin edilebilir.” denilmektedir.
Konuyla ilgili “Google”dan da biraz araştırma yaptım. Aşık Ömer’e Aydın ilimizin de sahiplendiğini gördüm. Ve araştırmacılar ve bilim çevrelerinde Aşık Ömer’in doğum yeri konusunda büyük bir karmaşanın yaşandığını fark ettim. Ancak, ağırlıklı olarak Konya’nın Hadim ilçesi Gözleve Beldesinin öne çıktığını gördüm.
Müsaadenizle, burada bir gözlemimi belirtmek istiyorum. Aşık Ömer, aynı zamanda dini içerikli şiirler de yazmış. Hatta bazı şiirlerinde Mevlana’ya ve Hacı Bektaşı Veli’ye de atıflarda bulunmuş.
Kırım’daki Gezlev’de Aziz Baba Mevlevi Tekkesi ve Müzesi de bulunmaktadır. Bu tekkenin Konya’ya bağlı olduğunu, tekkenin bakıcılığını üstlenen yaşlı kadından dinledik. Üzerinde Tekke yazan bir kapıdan avluya girilmektedir. Avlunun sol tarafında yeni sayılacak bir binada eski eşyaların sergilendiği bir müze, yanında yarım minare ve kubbesi yıkılmış, sadece yan duvarları ayakta (yıkılmak üzere) Cuma Camii bulunmaktadır. Caminin yan tarafında da mevlevi törenlerinin yapıldığı kubbeli kapalı alan vardır. Daire şeklindeki bu kapalı alana, kapısı olmayan 20 çile odası açılmakta ve hem avluya hem de kubbeli tören alanına geçilen ayrı kapıların bulunduğu şeyh odası da bulunmaktadır.
Kırım’da Mevlevi tekkesi bulunduğunu belirtmemin sebebi; karışıklığın veya Aşık Ömer’i paylaşamamanın nedeni olarak Konya’nın Hadim ilçesi Gezlevi’si ile Kırım’ın Gezleve’si arasında buradan kaynaklanan bir bağlantı veya ilişki olamaz mı diyedir?
Aşık Ömer 17 nci Yüzyıl şairi olup, tahminen 1619 yılında doğduğu ve 1707 yılında öldüğü sanılmaktadır. Aşık Ömer’in, ordu saflarında Bağdat’a, Rumeli’ye ve Macaristan’a kadar seyahat ettiği şiirlerinden anlaşılıyor.
Kitaptaki şiirlerini okurken, biri özellikle dikkatimi çekti. Aşağıya aldığım bu şiiri, inanıyorum ki hepiniz de biliyorsunuzdur. Çünkü bu şiir; Türkü formunda bestelenmiş, televizyon ve radyolarımızdan zaman zaman okunan bir şarkıdır:
Elâ gözlerine kurban olduğum,
Yüzüne bakmağa doyamadım ben.
İbret için gelmiş derler cihâna,
Noktadır benlerini sayamadım ben.
Aşkın ateşidir sinemi yakan,
Lütfuna irer mi cevrini çeken,
Kolların boynuma dolanmış iken,
Seni öpmelere kıyamadım ben.
Terk eyledim ağalarım beylerim,
Boz bulanık seller gibi çağlarım,
Anın içün ben ah idüp ağlarım,
Ayrılık oduna doyamadım ben.
Kaldı deli gönül kaldı hep yasta,
Mevlâ’m erdir beni murâda kasta,
Aşık Ömer eydür sevgili dosta,
Allah’a ısmarladık diyemedim ben.
Ben bir araştırmacı veya akademisyen değilim. Benim, Aşık Ömer’le ilgili verebileceğim bilgiler bu kadar. Bundan sonrası sizlere kalmış. Merak ve ilgi ile yapacağımız her araştırma, bizi kendimizle ilgili deryaların çok derinliklerine götürüyor. Ve insan kendisi ile ilgili bilgilere ulaştıkça, ne kadar büyük bir milletin çocukları olduğunu anlıyor. Ne büyük değerlerimizin olduğunu görüyor. Bundan daha güzel mutluluk ve huzur olabilir mi?
Ülkemizin içinde bulunduğu şu sıkıntılı günlerde, sizleri biraz olsun farklı yerlere götürmek istedim. Gezimiz sırasında çektiğim Aşık Ömer ve tekke ile ilgili fotoğraflardan birkaç tanesi aşağıdadır.



