Ortak Gelecek Eğitimde-3

Yılmaz Öztuna’nın “Büyük Türkiye Tarihi” adlı 14 ciltlik eserinden iki alıntı ile yazıma başlıyorum: “Türk toplumu, ırkçı bir toplum değildir. Kültür milliyetçisi bir toplumdur. (c.10/s.198)

Zira akıllı milliyetçilik milletin yararınadır. Akılsız milliyetçilik de bütün akılsız akımlar gibi devlete ve topluma ancak zarar verir. (c.10/s.493)

Prof.Dr.Ahmet Bican ERCİLASUN, “Büyük Türk Dünyası” başlıklı yazısında (12/11/2023, Yeniçağ); “06-08 Kasım 2023 tarihlerinde İLESAM, Türk Dünyası yazarlarını Ankara’da Millî Kütüphane’de buluşturdu… Ortak iletişim dili, ortak alfabe, ortak işaret dili, ortak edebiyat ve müfredatlar, ortak kültür, kütüphanelerde ortaklık, telif hakları gibi konular iki gün boyunca tartışıldı ve ilgili makamlara sunulmak üzere teklifler hâline getirilerek genel kurulda oy birliğiyle kabul edildi… Türk Dünyası’nda yaşayan Türkler arasındaki sevgi dalga dalga büyüyüp gönüllerden taşıyor…” demektedir.

Bilindiği üzere, “Türk Dünyası” ifadesi yaklaşık 35 yıldır kullanılan bir terimdir. Dolayısıyla Türk Dünyasındaki bu gelişmeler üzerine Türklük davasına gönül vermiş bazı arkadaşlarla bir araya gelerek sivil toplum kuruluşu (STK) oluşturmaya karar verdik.

2/09/2008 tarihinde yurt dışındaki Türk kökenli eğitimcilerin oluşturduğu ve eğitim alanında faaliyet gösteren derneklerle “Uluslararası Avrasya Eğitimcileri Federasyonunu (UAEF)” kurduk. Federasyon tüzüğünün 3’üncü maddesinde amaçlarımız şöyle belirtilmiştir:

“a) Kuruluşlar arasında karşılıklı iş birliğini, bilgi ve deneyim paylaşımını ve dayanışmayı sağlamak.

b) İnsan haklarının, demokrasinin ve eşitliğin geliştirilmesi için ortak hareket etmek.

c) Çalışma ve istihdam şartları ile mesleki ve sosyal statülerin iyileştirilmesi için çalışmalar yapmak.

d) Tüm insanların, ayırım yapılmaksızın eşit eğitim haklarından yararlanmalarını sağlamak.

e) Eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve kalitesinin artırılması için çalışmak.

f) Sivil örgütlenmenin gelişmesi için çalışmalar yapmak.”

Federasyonumuzun kuruluşundan itibaren çalışmalarımıza hız verdik ve çeşitli zamanlarda üye dernek yöneticileri ile bir araya gelerek Türk dünyası eğitimcilerinin meselelerini tartıştık. Ülkelerin iç işlerine karışmadan ve kimseye sıkıntı yaratmadan birtakım önerilerde bulunduk. Son yıllarda malî sebeplerle çalışmalarımız durmuş vaziyettedir.

Bu çerçevede ortaya koyduğumuz teklifler ile çeşitli kitap, makale ve yazılardan derlediğim teklifleri zaman zaman bu köşede paylaşıyorum.

Türk dünyasındaki sıkıntılar, özellikle özerk bölgelerde veya farklı ülkelerde yaşayan Türkler üzerinde görülmektedir. Bunların karşılıklı görüşmeler ve diplomasi yoluyla giderilmesi mümkündür.

Dr.Reşat Doğru “Türk Dünyası ve Gerçekler” adlı kitabında bu sıkıntılardan da bahsetmiş ve mesela; “Güney Azerbaycan Türkleri ile ilgili taleplerini şöyle sıralamıştır:

– Kültürel çalışmalar üzerindeki baskıların kaldırılması.

– Kültürel özerkliğin temin edilmesi.

– Okullarda Türkçe eğitime izin verilmesi.

– Türkçe yayına izin verilmesi.

– Okul kitaplarından Türklerin tarihini çarpıtan ve Türkleri yok sayan bilgilerin çıkarılması.

– Türkçe yer adlarının değiştirilmesinin son bulması ve değiştirilenlerin iadesi. (s.88)

– Türkçe isim taleplerinin reddi uygulamalarından vazgeçilerek kişilere özgür isim seçme hakkının tanınması.

Bu meseleler doğumuzdaki ülkelerde yaşandığı gibi batımızdaki ülkelerde, hatta Uzak Doğu’da, Orta Doğu’da ve Afrika ülkelerinde de yaşanmaktadır. Bunların çoğu, geçmişte devlet kurduğumuz ülkelerin coğrafyalarında kalan Türklerdir.

Ayrıca yazarımız, unutulmuş Türklerden de bahsederek şu açıklamayı yapmaktadır: “Dillerini unutmuş, kültürlerinden uzaklaşmış, asimile olmuş… Uzlar, Peçenekler, Bulgarlar, Macarlar, Çinlileşen ve Ruslaşan Türk toplulukları olarak sayabiliriz.” (s.171)

Eğitim konusuna tekrar dönersek; eğitimin en temel unsuru tabii ki ilk ve orta öğretimde öğretmenler, yükseköğretimde de akademisyenler gelmektedir. Bu durumda, ülke yöneticilerinin öncelikli görevi hem eğitimcilerin iyi yetişmelerini hem de çalışma ortamlarının ve ücretlerinin tatmin edici olmasını sağlamalarıdır.

Öğretmenliğin, toplum içinde benimsenen, önemsenen, teşvik ve itibar gören bir meslek haline getirilmesi çok önemlidir.

Bu konuda Ahmet Gürsoy “Eğitimde iş başarısı ve iş doyumu” başlıklı yazısında (25/11/2023, Yeniçağ) şunları yazmaktadır: “…eğitim sistemi, kendi dışındaki diğer sistemlerden bağımsız ve yalıtılmış bir sistem değildir. Eğitim sistemi bozulursa, sosyal sistem de ekonomi sistemi de siyasal sistem de bozulur. Bu sebeple eğitim sistemi her ülke için hem vazgeçilmez ve hem de diğer sistemler üzerinde çok etkili olan bir sistemdir.

Tek başına eğitim sistemi, değişimin hem yöneticisi ve hem de belirleyicisidir.

Bilimsel gelişmeler ve icatlar, yeni teknolojiler, durağan değil; olduğu yerde saymıyor, gelişiyor ve farklılaşıyor…

Okul, ne öğretiyorsa insan onunla bilgilenir ve hayata yürür… Tek tek okulların başarısı sistemin başarısını ortaya koyar. Öğretmen, her biri tek başına bir örgüt olan bu yapıyı (okulu), amaçlarına göre başarı ya da başarısızlığa götüren kişidir.

Unutulmamalıdır ki, tüm okulların amaçları vardır. Ve sistemin başarısı, bu amaçlara ne kadar ulaşıldığı ile yakından ilgilidir. Okulları amaçlarına ulaştıracak kişi de öğretmendir.

Bir şey daha, öğretim planlıdır; rastgele değildir, olamaz da. Öğretimin nasıl ve hangi amaçlara göre yapılacağını, her düzeydeki okulun öğretim programı (müfredat) gösterir. Öğretmen bu yol haritasına göre işini yapmak zorundadır.

Eğitimde verimlilik, eğitimde başarı ve eğitimde nitelik, önce iş başarısı ve iş doyumundan geçer.” demektedir.

Prof.Dr.Esfender KORKMAZ ise “En büyük ayıp halkı yoksul bırakmaktır” başlıklı ekonomi ağırlıklı yazısında eğitim konusunu da işlemiş (17/01/2025,Yeniçağ)): Bütün veriler, Türkiye’de gelir dağılımının aşırı bozulduğunu, yoksulluğun arttığını ve orta sınıfın yok olduğunu gösteriyor… Bunun için veriye de gerek yok. 2000 öncesi emekli olan bir memur ikramiyesi ile bir ev bir araba alabiliyordu. Şimdi böyle bir imkân kaf dağının arkasında kaldı.

Bundan sonra, ‘gelir dağılımını nasıl çözeriz, yoksulluğu nasıl önleriz?’ sorularına cevap aramamız gerekir… En başta eğitim gelmektedir.

Eğitimde fırsat eşitliği, yeteneği olan herkese, mali engeli ortadan kaldırarak, eğitim hakkı vermektir. Eğitimin önündeki engelleri de ancak devlet ortadan kaldırabilir.

Eğitimde fırsat eşitliği sağlanırsa, zorunlu eğitim dışında eğitim yapacaklar en geniş tabandan seçileceği, en yetenekli olanlar eğitileceği için eğitimin sosyal faydası da daha yüksek olur. Ayrıca sosyal kastlaşma da önlenir.

Eğitim ve sağlık insana yapılan yatırımdır… Bu yatırım hem kişinin kendisine fayda sağlar hem de topluma yararlı olur.

Eğitimde beşerî sermaye oluşturmak için ‘eğitimde işgücü planlaması’ yapılmalıdır. Eğitimde işgücü planlaması yapılırsa hem kaynaklar etkin kullanılmış olur hem de kalkınma için gerekli vasıflı eleman yetiştirilmiş olur.”

Kısacası, Türk Birliği için öncelikle ortak dil, kültür ve tarihe dayalı ilişkileri geliştirmek ve eğitim alanında iş birliği yapmak zorundayız.  Yavaş işlese de alfabe birliği, tarih birliği gibi konularda çalışmalar sonuçlanmıştır.

Scroll to Top