Dil-Lehçe-Şive

Bu konuya girmeden önce, 6 Kasım 2024’de Kırgızistan/Bişkek’te Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Devlet Başkanları 11.zirvesi sonuç bildirisinden bahsetmek istiyorum. Giriş metni hariç 121 madde olan bildiri hem çok uzun hem de çok karışık ve karmaşık…

Her ne kadar meraklı kişileri ilgilendiren bir metin olsa da sade vatandaşların -özellikle uzunluğundan sıkılarak- okuması mümkün değil. “Herkesin bilmesi gerekmiyor” diye düşünebilirsiniz ama konu “Türk Birliği” ise bütün Türkleri bağlar/bağlamalıdır.

Bildiriden, konumuzla ilgili maddeleri aktarmaya çalışacağım: “…Türk Devletlerinin ortak bir geleceği kucaklamaya yönelik müşterek çabaların temelini oluşturan ortak tarih, dil, kültür, gelenek ve değerler temelinde Türk halkları arasında süregelen kardeşlik ruhunu, karşılıklı desteği ve aile birliğinin merkeziliğini kabul ederek;

4.Türk Dünyası ideallerini korumayı ve güçlendirmeyi amaçlayan ‘Türk Dünyası Şartı’nın onaylanmasını takdirle karşıladıklarını;

5.Türk kimliği, birliği, ortak mirası ve değerlerinin sembollerini yansıtan yeni TDT bayrağının kabul edilmesini memnuniyetle karşıladıklarını;

59.…Türk Devletleri Teşkilatı Üye Devletleri Arasında Büyük Türk Dili Modelinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptı’nın imzalanmasını memnuniyetle karşıladıklarını…;

78.Türk Devletleri ile dünyanın her yerinde yaşayan toplulukları arasındaki kültürel, dilsel ve sosyal ilişkilerin güçlendirilmesinin önemini yinelediklerini…;

93.Ortak Türk Alfabesi konusunda Türk Akademisi’ndeki ilgili Komisyon tarafından yürütülen çalışmaları dikkate aldıklarını;

94.…2024-2025 yılları için…, UNESCO’nun, Türk lehçelerinin bir derlemesi olan ‘Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün 950.yıldönümünü kutlayacağını not ettiklerini; …beyan etmişlerdir.” (TDT Sitesi, 06/11/2024)

4.maddede onaylandığı belirtilen “Türk Dünyası Şartı”na gelince; bunu Türk Devletleri Teşkilatı’nın amaç ve hedeflerini (misyonu ve vizyonu) olarak anlayabiliriz.

“…Türk Dünyası Şartı, Türk Devletleri arasındaki iş birliğini güçlendirmeyi hedefleyen önemli bir belge. Bu belge, TDT bünyesinde daha önce kabul edilen kararlar ve belgeler (Nahçıvan Anlaşması ve Türk Dünyası 2040 Vizyonu) temel alınarak hazırlandı.

Türk Dünyası Şartı, Türk kimliği temelinde tarihsel, kültürel, dilsel ve geleneksel bağları pekiştirmek, Türk Devletleri arasındaki çok yönlü iş birliğinin kapsamını genişletmek ve uluslararası hukuk ilkelerine sadık kalmayı vurguluyor.

Şartın anlamı; 1.Kardeşlik bağlarını öncelemek, 2.Dayanışma ruhunu sürdürmek, 3.Türk Devletleri arasındaki çok yönlü iş birliğinin kapsamını genişletmek, 4.Türk Devletlerinin ortak değerlerini ve isteklerini somutlaştırmak.” (TRT Haber, 25/11/2024)

Dil, lehçe ve şive

Prof.Dr. Ahmet B.Ercilasun, “Dil-lehçe-şive” başlıklı yazısında (09/12/2018, Yeniçağ);

“1.Dil biliminde dil ve lehçeyi birbirinden ayıracak kesin bir ölçüt yoktur. En çok başvurulan ‘karşılıklı anlaşılabilirlik’ ölçütü de kesin değildir. Ölçütün kendisi de uygulama yöntemi de tartışmalıdır…

3.Çeşitli Türk boylarının konuşma dilleri, Çarlık döneminde teşvik ve telkinlerle, Sovyet döneminde merkezî kararlar ve zorlamalarla yazı dili hâline getirilmiş ve her birinin ayrı dil olduğu oradaki Türklere kabul ettirilmiştir…

4.Türkiye’de en az Ahmet Vefik Paşa’dan beri lehçe terimi kullanılmaktadır. Ahmet Vefik Paşa, Türk dilinin batıdaki koluna lehçe-i Osmânî, doğudaki koluna lehçe-i Çağatayî der. Şemseddin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî’sinde de böyledir. Türkiye’de bugün de Türk dilinin kolları için lehçe ve şive terimleri kullanılmaktadır.

5.Lehçe ve şive terimlerinin günlük dilde başka anlamlarının bulunması, terim olarak onların Türk dilinin kollarını ifade etmelerine engel değildir. Çok anlamlılık, dilin en önemli olgularından biri olduğu gibi dil biliminin de en önemli konularından biridir. Terimlerde tek anlamlılık tercih edilirse de uzmanlık alanının dışına çıkıp halka yayılmış terimlerde bu mümkün olmaz.

6.Dilin kolları arasında yalancı eşdeğer denilen bir olgu vardır. Düşmek sözü bir yalancı eşdeğerdir; Türkiye’de bildiğimiz anlamda, Azerbaycan Türklerinde ‘inmek’ anlamındadır. Lehçe, şive sözleri de yalancı eşdeğerlerdir; Türkçenin birçok kolunda bu kelimeler ‘ağız, diyalekt’ anlamına gelir…

7.Sovyetlerin dil siyaseti sonucu olsa da Özbek, Kazak, Kırgız vb. Türkler, Türkçe deyince Türkiye Türkçesini anlamakta; dolayısıyla kendi dillerinin Türkçe olduğu iddiasına karşı çıkmaktadırlar. Bu tabiidir. Öfkelenmek yerine tarihî süreci onlara sükûnetle ve delilleriyle anlatmak gerekir. Neredeyse yüz yıla dayanan bir bilgi ve anlayışın birkaç yılda değişmesini de beklememelidir.

8.Türkiye dışındaki Türklerin kendi dillerinden Kazakça, Tatarca, Uygurca, Türkmence vb. diye söz etmelerinin bir sakıncası yoktur. Türkiye’de elbette çoğunlukla Kazak Türkçesi, Uygur Türkçesi vb. kullanımları tercih ediyoruz. Fakat Kazakça, Uygurca vb. kullanımların da bir sakıncası yoktur. Çünkü +CA eki, Muharrem Ergin’in dil bilgisi kitabında da belirtildiği gibi dil isimleri de lehçe isimleri de yapar. Kelimelerde çok anlamlılık olduğu gibi eklerde de çok işlevlilik vardır…”

Ercilasun hoca, “Konuları ayırmak” başlıklı yazısında ise (17/01/2021, Yeniçağ);

“Birinci konu: Türk ve Türkçe sözlerinin anlamı.

Türkiye Türkçesiyle konuşan biri Özbek Türk’ü/ Türkçesi, Kazak Türk’ü/ Türkçesi, Hakas Türk’ü/ Türkçesi diyebilir. Çünkü Türkiye Türkçesinde ‘Türk’ ve ‘Türkçe’ kelimelerinin geniş anlamı da vardır…

Türkiye Türklerinin böyle konuşmalarına karşı bir Özbek, Kazak, Hakas Türk’ü de itiraz edebilir; çünkü onların dilinde Türk ve Türkçe, Osmanlı ve Türkiye Türkleri ve onların dili demektir. Yani burada aynı kelimeye farklı anlamlar yüklenmiş olması söz konusudur…

İkinci konu: Tarihî dönemlerde Türk ve Türkçe sözleri.

Tarihî dönemlerde de Türk ve Türkçe sözleri dar ve geniş anlamlarda kullanılmıştır. Meselâ, Kâşgarlı Mahmud, Kâşgar ve çevresinde döneminin ölçünlü (standart) Türkçesini kullananlara Türk, farklı lehçe kullananlara Oğuz, Kıpçak, Argu vb. diyordu…

Üçüncü konu: Türk ve Türkçe sözlerinin sadece Osmanlı ve Türkiye Türkleri için kullanılması ne zaman ve hangi şartlarda ortaya çıktı?

Türkistan ve İdil Ural Türkleri, Türk tili/ Türkî (Türkçe) kelimelerini geniş anlamda kullanıyorlardı. Yani hem kendi dilleri hem de Osmanlı Türklerinin dili için. Osmanlıların dilini özel olarak belirtmek istedikleri zaman Türkî-i Rûmî (Anadolu Türkçesi) diyorlardı. 19.yüzyılın sonlarına doğru Rus misyonerleri Özbek, Kazak, Tatar vb. Türklerin konuşma dillerini edebî dil hâline getirme işine giriştiler… Komünistler yönetime geldikten sonra, …dil bilimi kurultayları topladılar ve o kurultaylarda yeni edebî dillerin ilke ve kurallarını belirlediler.

Böylece Özbekçe, Kazakça, Tatarca gibi edebî diller ve dil isimleri ortaya çıkardılar; Türk ve Türkçe terimlerini de Türkiye Türklerine ve onların diline inhisar ettirdiler; sözlüklerine de öyle yazdırdılar…

Dördüncü konu: Bugünkü tutum.

Anlam farkı bilinmeli ve ona göre davranılmalı. Türkiye Türkleri tarihî süreci anlatarak diğer Türk kardeşlerimize yardımcı olmalı…

Beşinci konu: Geleceğe dönük tutum.

…Türkiye Türkleri, mevcut durumun yabancı ve istilacı bir güç tarafından ortaya çıkarıldığını bilmek ve bu sebeple onu değiştirmeye çalışmak tutumunu benimsemelidirler. Elbette bunu zor kullanarak, dayatarak değil, sabırla ve akıllı yöntemlerle yapmalıdırlar…” demektedir.

Devam edeceğiz…

Scroll to Top