KIRIM SEYAHATİ
Yaşar YENİÇERİOĞLU: Türk Eğitim-Sen Genel Sekreteri iken 2008 yılının Haziran ayı idi; bir gün sanatçımız F. Kaya KUZUCU yanıma geldi. O sıralar bir televizyon için belgesel çalışmaları yapıyordu. “Kırım’a gidip belgesel çekmek istediğini” söyleyerek, “Bir tanıdığımın olup olmadığını” sordu.
O sıralar Uluslararası Avrasya Eğitimcileri Federasyonu (UAEF)’nu kurma çalışmalarımız vardı. Kırım’daki Tatar Eğitimciler Maarifçi Derneği ile de görüşüyorduk. Ayrıca, 2001 yılındaki Azerbaycan’da yapılan toplantı sırasında, daha önce tanıştığımız Dernek Başkanı Safure KADJAMETOVA Hanım’ın yanında gelen diğer temsilcilerle de tanışmıştık. Bunlardan biri de Kırım Devlet Televizyonu’nda Tatar Türkleri için ayrılan programda çalışan Zure PİNKA idi.
Kaya beye “Tanıdık var” dedim; durumu anlattım, çok sevindi. Daha sonra “Sende gel birlikte gidelim” dedi. Kırım’ı hep merak etmişimdir, biraz düşündükten sonra “Tamam, gidelim” dedim. Ve sözüme devamla “Ancak Şuayip ÖZCAN Bey’e de haber verelim, gelmek isterse hep birlikte gideriz” dedim.
Karşılıklı görüşmelerimiz sonucu üçümüz birden Kırım’a gitmeye karar verdik. Bu arada, Zure hanıma ulaşmam daha kolay olduğu için onu aradım; durumu anlattım. Çok memnun oldu; hatta “kamera getirmenize gerek yok, ben buradan ayarlarım” dedi ve kameraman görevini de yapabileceğini söyledi. Böylece üçümüz birden 29 Temmuz günü uçak bileti alarak Kırım’a gittik.
Akmescit (Simferopol) Hava Limanı’nda Zure Hanım bizi karşıladı. Bir araba ile önce kalacağımız otele gittik. Kayıtlarımızı yaptırıp eşyalarımızı otele koyduktan sonra yakında olduğunu söylediği dernek binasına gittik.
Burada ilginç bir şey oldu: Meğer Zure “sürpriz olsun diye” Safure hanıma geleceğimizi söylememiş. Dernek ofisine girdik. Safure Hanım bizi görünce önce afalladı; sonra şaşırarak “Aaa, Şuayip bey, Yaşar bey” dedi. Kaya beyi tanıştırdık. Tabii Zure’ye de -bilgi vermediği için- fırça attı. Safure hanım, akşam bizim için hemen bir gezi programı hazırlamış.
30 Temmuz Çarşamba günü Kırım’ın güney-doğusuna düşen Gezlev (Gözleve)’e gittik. Burası ilçe konumunda küçük, ama şirin ve güzel bir yer. Şehre bir tarafı deniz, diğer tarafı göl olan dar bir yoldan giriliyor. Gezlev’de Cuma Camisi, Han Camisi, Aziz Baba Mevlevi Tekkesi ve Müzesi de bulunmaktadır. Han Camisinin yanında bir parkın ortasında, 4-5 metre yüksekliğinde elinde sazı olan Aşık Ömer anıtını gördük. Tatarların bazı şehirlerde bulunan mekteplerinden biri de burada imiş, okulu gezdik.
Tarihi yerleri gezerek Karayların (Kuman/Kıpçak Türkleri) Knessa dedikleri ibadethanelerini gördük. Programda bir Karay köyüne de gezimiz vardı. Ancak, bir dağ köyü olması ve en az 1,5-2 saat yürümemiz gerektiği söylenince; havanın çok sıcak olması (Temmuz ayı idi) nedeniyle bu yürüyüşü göze alamadık. Karayların sadece Gözleve’deki ibadetlerini gezmekle yetindik.
(NOT: Hem Aşık Ömer’le ilgili ve hem de Karaylar’la ilgili yazdığım köşe yazılarımı, daha sonra paylaşacağım.)
Kendi imkânlarımızla gittiğimiz Kırım gezisinde, yaşadığım müddetçe unutamayacağım çok temaslarımız oldu. Tarih; okumaktan çok gezilerek öğreniliyormuş, onu bu gezimizde çok daha iyi anladım. 18 Mayıs 1944 sürgününü yaşayanlarla birebir görüştük. Federasyonumuzun üyesi Kırım Tatar Eğitimciler Maarifçi Derneği Başkan ve yöneticilerinin yanı sıra, diğer yetkililerle de görüşmeler yaptık.
Akmescit içerisinde Kırım Tatar Milli Meclisi’ni ziyaret ederek Başkan Yardımcısı ile görüşüldü. Ayrıca Kırım Müftüsü ziyaret edildi. Kırım Televizyonuna gidilerek 20 dakikalık bir programa (Şuayip ÖZCAN-Yaşar YENİÇERİOĞLU birlikte) katıldık.
Gaspralı İsmail Bey’in Bahçesaray’ını, Yalta’yı ve diğer yerleri, derneğin yaptığı program çerçevesinde gezdik. Özbekistan’dan ve Türk illerinden Kırım’a dönen Tatar Türkleri ile derme-çatma çadırlarında görüştük, konuştuk, dertlerini ve sıkıntılarını dinledik.
Altı gün süren gezimizle ilgili fotoğrafların bazıları aşağıdadır.
















