Bu hususu uzun süredir yazmayı düşünüyordum ama sonra vazgeçiyordum. Ancak “Kamudan Net Haber Sitesi”nde köşe arkadaşlığı yaptığım ve İstanbul’da sendikacılık yapan Remzi ÖZMEN’in 31 Ağustos 2025 tarihli “Türk Dünyası ve Türk Eğitim-Sen” başlıklı yazısını okuyunca geçmişle ilgili bazı hatıraları paylaşmamın gerektiğini fark ettim.
Daha önce yazmamamın sebebine gelince, öncelikle ülkemizde sendikacılığın eskisi kadar etkili ve anlamlı olmadığını gördüğümdendir. Ayrıca geçmişte birlikte mücadele ettiğim arkadaşları rencide etmemek ve biraz da sendikal konulara girmek istemeyişimdendir.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin “İncinsen de incitme.” sözünü kendisine ilke edinen biri olarak hiç kimseyi kırmak istemiyorum.
Burada yazacağım hususları, bazı tespitler yapmak amacıyla iyi niyetle yazdığımı bilmenizi isterim. Kısacası alınganlıkla, kırgınlıkla, kızgınlıkla veya özel bir sebeple/amaçla yazdığımı düşünmeyin. Eğer böyle düşünseydim; daha önce bunları yazar, eleştiride bulunurdum.
Bu yazımın içeriğine muhatap olmadıklarını düşündüğüm ve temasta devam ettiğim bazı tanıdık ve bildik kişileri ayrı tutarak (tenzih ederek) başlamak istiyorum. Uzun zamandır ülkemizde ilkesizlik kol geziyor. Yöneticilerimiz de dahil çoğu insanımızda bir “ilkeli hareket” veya “ilkeli duruş” göremiyorum. Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğündeki tanımına bakarsınız. Bana göre “ilkeli olmak”, inandıklarını ve doğru bildiklerini şuurlu bir şekilde yaşamak ve kimseye ödün (taviz) vermeden sürdürmektir.
Sendikada genel merkezinden ayrıldığım 2009 yılından bu yana sendika hakkında ve yöneticilerle ilgili hiçbir yerde -mecbur bırakılmadıkça- konuşmadım. Birçok yanlışlığı, eksikliği gördüğüm halde herhangi bir eleştiride bulunmadım. Ayrıldıktan sonra sendikaya hiç uğramadım. Emekli oluncaya kadar da sendika üyesi olarak kaldım. Kurucusu olduğum sendikadan ayrılmak zaten bana yakışmazdı.
Yeri gelmişken, 18 Haziran 1992 tarihinde kurulan sendikamız genel merkez kurucusu olan arkadaşlarımızdan hayatta olanlara saygı sunmak, ölenleri rahmetle anmak için isimlerini tekrar yazmak istiyorum: Soyadı sırasına göre merkez kurucular kurulu üyeleri şu kişilerden oluşmuştu: 1-Ö.Faruk ACAR, 2.Bülent AKÇA, 3.Bekir ALIMCI, 4.Ömer ALTINYÜZÜK, 5.Metin ARSLAN, 6.Nergis BİRAY, 7.M.Rahmi CANAL, 8.Harun CEYHAN, 9.Murat ÇATAKÇI, 10.Mustafa ÇAYIR, 11.Şeref DİLMEN, 12.Hasan EFE, 13.Orhan EKİNCİ, 14.H.Mehmet ERDOĞAN, 15.Kerim İNAL, 16.Halit KARABULUT, 17.Betül KARAGÖZ, 18.Abide KOYUNCU, 19.M.Ekrem KÖKER, 20.Kadriye ÖZBEK, 21.Şuayip ÖZCAN, 22.Sait SARIASLAN, 23.İhsan SAVAŞ, 24.Evinç TAYMAZ, 25.İsmail TEKTEN, 26.Mehmet TOPALGÖKÇELİ, 27.Osman TURAN, 28.Selahattin UÇAR, 29.İdris UĞURLU, 30.Yaşar YENİÇERİOĞLU, 31.Mehmet YILDIRIM.
Türkiye Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Kolu Kamu Çalışanları Sendikasını (Türk Eğitim-Sen’i) yukarıda yazılı 31 kişi bir araya gelerek kurmuştuk. Sendikamızın kuruluşunun 25’inci yılında “Türk Eğitim-Sen 25 Yaşında” başlığıyla 16/06/2017 tarihinde başlayan üç haftalık seri yazı yazmıştım. Maksadım sendikamızın tarihçesini yazarak ileride araştırma yapacaklara bilgi vermekti. Merak edenler siteden bu yazıları bularak okuyabilirler. (Maalesef! Resmî kurumlarda olduğu gibi çoğu STK’ların sitelerinden de tarihçeler kaldırıldı. Herhalde geçmiş bilinmesin mi istiyorlar nedir?.. Zaten kurum ve kuruluşlarda hafıza diye bir şey kalmadı!..)
Esir Dünya Türklüğü İçin Mücadele
Gençliğimiz “Dünya Türklüğü ve Esir Türkler” konusunda mücadele ile geçti. Bu konuda çok eserler okuduk ve büyüklerimizden, bilim insanlarımızdan konferanslar dinledik. Dünyanın neresinde bir Türk varsa onların sevinçleri sevincimiz, üzüntüleri üzüntümüz, acıları acımız oldu.
Bizler bu mücadeleyi verirken bazıları dalga geçiyordu; bazılarının ise Türk dünyasından ve dış Türklerden hiç haberleri yoktu. Mücadelemizin etkisi veya katkısı oldu mu? Bilemem ama bir baktık ki, Sovyetler Birliği çökmüş/yıkılmış. 1991’de ortaya beş bağımsız Türk Devleti daha çıkmış. Bazı bölgelerde özerk cumhuriyetler kurulmuş, bazı yerlerde Türk toplulukları kendini göstermiş. Dolayısıyla dünya kamuoyu, Türkiye dışında Türk varlığına şahit oldu. Bu duruma biz şaşırmadık ama bazıları şaşıp kaldılar.
İktidarından, muhalefetinden, ilgili ilgisiz herkesten “Adriyetik’ten Çin Seddine kadar Türk Dünyası” ve “21.Yüzyıl Türk Asrı olacak.” gibi sözler duymaya başladık, çok sevindik. Temennimiz ilelebet böyle olması, millet ve devlet olarak daha da çoğalmamızdır.
Uluslararası kuruluş oluşturma
Sendikal çalışmalarımız sırasında zaman zaman uluslararası örgütlerle toplantılarda bir araya geliyorduk. Bu toplantılarda yapılan konuşmalardan ülkemiz ve Türkler hakkında yalan yanlış bilgiler ve kötü niyetli görüşler olduğunu tespit ettik. Arkadaşlarla değerlendirme yaparak merkezi Türkiye’de olmak üzere uluslararası kuruluş oluşturmamız gerektiğini düşündük.
“Türk Dünyası sevdalıları” olarak bizim misyonumuz öncelikle Türklük davasıdır. Kırımlı Gaspıralı İsmail Bey’in dediği gibi; “Dilde, fikirde, işte birlik.” davasıdır. Tüm dünya Türklerinin, bulundukları coğrafyalarda rahat, huzur ve mutlu yaşamaları davasıdır. Kısacası geçmişte “Turan” dediğimiz “Türk Birliği” davasıdır.
Bu düsturdan hareketle Türk dünyasındaki eğitim alanında faaliyet gösteren dernekleri ve sendikaları bir araya getirmek suretiyle sivil toplum kuruluşları (STK) oluşturmaya karar verdik.
Çoğunuzun bildiği üzere sendika genel merkezinin kuruluşunda olduğu gibi bu çalışmaların da her aşamasında olan ve bizzat işin içinde bulunan biri olarak bunları yazmanın rahatlığı ve sevinci içindeyim.
Bu düşünceme öncelikle geçmişte yöneticilik yapan arkadaşlarımın (halen devam edenler var.) hak vereceklerini sanıyorum. Mutlaka itiraz eden de olacaktır. O dönemde merkez ve taşrada görev yapan arkadaşlarımızın birçoğu beni tanır. Kusura bakmayın, mütevazı olamayacağım ve sendikamızın kuruluşunda olduğu gibi burada da kendime pay çıkaracağım. Çalışmaların sorumluluğunu sahiplenmiştim, üstlenmiştim.
Bu duruma Sendika Genel Başkanımız Şuayip ÖZCAN ve devamında genel başkan olan İsmail KONCUK ile Talip GEYLAN ve diğer yönetici arkadaşlar şahittirler.
Sendikal çalışmalar sırasında Türk dünyasında “eğitim, bilim ve kültür alanı”nda faaliyet gösteren STK’larla ve eğitimcilerle irtibata geçtik ve bir platform etrafında toplandık. Önce Şuayip ÖZCAN başkanlığında 29/11/2002 tarihinde Türk dünyası eğitimcilerine yönelik “Avrasya Eğitimcileri Derneği”ni kurduk.
Ancak dernekler kanununa göre kurulan derneğimizin yeterli olamayacağını fark ederek 3335 sayılı Kanuna göre uluslararası kuruluş oluşturma hususunda alt yapı çalışmalarına başladık. O günlerde yasalarımız da dikkate alınarak iki ayrı kuruluş kurmamız gerektiğini değerlendirdik. Birisi dernekleri bir araya getirecek federasyon veya birlik; diğeri de sendikaları bir araya getirecek federasyon veya birlik.
Biliyorsunuz sivil toplum kuruluşları denilince aklımıza dernek, vakıf, sendika, birlik ve odalar gelir. Hatta siyasi partileri de bu kapsama dahil edebiliriz.
Bu haftaki yazıma dernekler kanunu ile ilgili yaptığım bir çalışmadaki şu teklifimle son vereyim. “Dernekler; kuruluş amaçları, faaliyet alanları ve konuları dikkate alınarak belirli adlar altında sınıflandırılmalıdır. Derneklerin gruplandırılmasına yönelik standartlaştırma ve sınıflama; iş ve işlemlerde, dernekler arası iş birliğinde, federasyon/ konfederasyon gibi birliktelikler yapmalarında ve ortak platform oluşturmalarında kolaylık sağlayacaktır. Bugünki karmaşa ve kargaşa ortadan kalkacak, birliktelikler kendi sınıfları/ grupları arasında olacaktır.”
Haftaya devam…