Sendikaların Durumu

Üç haftadır uluslararası kuruluş oluşturma çalışmaları hakkındaki anılarımı ve görüşlerimi paylaştım. Halen başkanlığını yaptığım “Uluslararası Avrasya Eğitimcileri Federasyonu” ile sayın Talip GEYLAN’ın başkanı olduğu “Uluslararası Avrasya Eğitim Sendikaları Birliği’nin (UAESEB)” adlarının ve logolarının benzerliğini ve UAESEB’in açık adından sendikaların bir araya gelerek oluşturduğu bir üst kuruluş olduğunu belirttim.

Yöneticiler gelip geçicidir ama kurumlar, kuruluşlar kalıcıdır. Resmî veya özel olsun her kurum ve kuruluş, işin başında sistemini doğru kurmalı ve ileride problem yaşamamak için adımlarını doğru atmalıdır.

Sanıyorum dernek ve sendikaların ayrı ayrı üst kuruluşlarda buluşmaları gerektiği hususu anlaşılmıştır. Son olarak şunları da belirtip sendikalarla ilgili diğer görüşlerimi yazacağım.

Siyasî parçalanmışlığın yurt dışına sirayeti

Yurt dışı gezilerden ve arkadaşlarla görüşmelerimden Türkiye’deki siyasi parçalanmışlığın aynen dışarıdaki Türklere yansıdığı veya yansıtıldığı izlenimini edindim. Maalesef farklı ve fazla yapılanmalar Türk birliğine zarar veriyor.

Mesela Kuzey Makedonya’daki Türklerin nüfusu 100.000’in altındadır. Kosova’da 50.000 civarındadır. Resmî kayıtlara göre daha da düşüktür. Ama her birinde üçer tane Türk partisi olması garip değil mi?..

Irak’ta 11 Kasım’da genel seçimler olacak. Seçime Türkmenlerin Sünnî ve Şiî diye iki ayrı listeyle girdiklerini öğrendim. Neden Türk kimliğimizle tek liste yapmak varken mezhep kimliği ile listeler oluşturuluyor?..

Yine çeşitli sebeplerle yurt dışına giden ve farklı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşları siyasi görüşlerine göre dernek ve topluluklar oluşturuyorlar. Bu da lobi faaliyetleri açısından birliğe zarar veriyor.

Bu bölünmüşlük ülkemizin işine yaramıyor aksine başkalarının işine daha çok yarıyor!..

Yurt dışında yaşayan Türklere Türkiye’deki genel seçimlerde oy kullanma hakkı verildikten sonra bu durumun daha da arttığını düşünüyorum. Bu sebeple ya ülkelerdeki Türk nüfuslar dikkate alınarak -diyelim ki 5- milletvekili kontenjanı ayırıp bu kontenjan mesela kıtalara göre paylaştırılmalı ya da yurt dışında yaşayanlara seçimlerde oy kullanma hakkı kaldırılmalıdır.

Daha da önemlisi ülkemizdeki ayrışma dışarıya yansıtılmamalıdır. Ülke yönetimine gelen iktidarlar, Anayasamız çerçevesinde herkese eşit muamelede bulunmalıdır. Kendi taraftarını çoğaltmak amacıyla farklı teşkilâtlara, gruplara destek sağlamamalıdır.

Ayrıca millî hedeflerimiz ve politikalarımız olmalı ve her iktidar bu çerçevede faaliyet göstermelidir.

Son gelişmelere göre düşüncelerim

Türk Eğitim-Sen’de görevdeyken mücadele ve hak arama açısından memurlar arasındaki parçalanmaya karşı olmuştum ve güçlü sendikadan yanaydım. Çünkü güçlü sendika olmak, üye sayısının çokluğuyla ve yetkiyi almasıyla mümkündü. Bu sebeple gittiğim illerde, ilçelerde, okullarda hep bunu vurgulamaya çalıştım.

Bugün ülkemizde sayıca büyük de olsa tüm sendikalar etkisizleşmiş, etkisizleştirilmiş durumda!.. Görüyorsunuz, toplu sözleşme görüşmelerinden sonuç alınabiliyor mu? Hayır!.. Bakmayın göstermelik eylem yapıp, beylik laflar etmelerine!.. Bu hormonlu sendikaların, konfederasyonların memurların haklarını savunmak gibi bir dertleri de yok!..

Sendikaların yasa ve tüzüklerindeki faaliyet ve eylemleri yapabilmeleri, beklenen mücadeleyi ve performansı gösterebilmeleri; siyasetin/iktidarın etkisinden, kontrolünden çıkmaları ile mümkündür. İktidarla diyalog kurmak ayrı yaka kaptırmak ayrı şeydir.

Yaşananlara bakınca kamu çalışanlarının kendisini sahipsiz görmemesi ve tercih yapabilmesi için önünde alternatif olması gerekiyor. Esasen isteseniz de istemeseniz de etkin ve yetkin kişiler, bu boşluğu görüyor ve dolduruyorlar; yasalarımız da buna müsait. Böylece büyük sendikalar belki kendilerine çekidüzen verirler. Sendikaların ideolojik bağnazlıktan kurtulmaları gerekiyor. Aynı sözler işçi sendikaları için de geçerlidir.

Benzemek ya da benzeşmek

Bazıları beni sendikadan uzaklaşmam sebebiyle eleştiriyorlar. Evet, uzağım ama herkesi ve her şeyi takip ediyorum. Ülkemizde ne oluyor ne bitiyor farkındayım. Kimler ne söyledi, nasıl söyledi, iyi mi kötü mü konuştu? Ülkenin veya vatandaşın menfaatine mi, aleyhine mi oldu? Okuyor, görüyor, duyuyor, değerlendiriyor, sorguluyor ve sonuç çıkarmaya çalışıyorum.

Devletin, kişi ve kuruluşların ya da yöneticilerin kapalı kapılar ardında ne yaptığını bilmesek de açık kaynaklar bazı bilgileri sunabiliyor. Ancak bunları değerlendirebilmek için biraz entelektüel olmak lâzım. Bunun için de kendini yetiştirmen gerekiyor. Özellikle Türk tarihini çok iyi bilmen gerekiyor.

“Körle yatan şaşı kalkar!..” misali Memur-Sen’le benzeşmeye başladık. Bunlarla ne geçmişte ne de bugün ortak bir düşüncemiz, ortak bir anlayışımız olmadı.

Mesela Siyasal İslamcıların Türk dünyasına bakışlarının samimi olduğuna inanıyor musunuz? Şahsen ben, dinî söylemler de dahil hiçbir konuda samimi olduklarına inanmıyorum. Menfaatlerine göre davranıyorlar. Aksakallımızın “Türk, Türklük” tanımı ile ilgili ettiği lafları biliyoruz. Bir de bu zat Türk Devletler Teşkilatı Aksakallar Konseyi (Heyeti) Başkanı!..

Son paylaşım

Genel başkanın 2025-2026 Eğitim Öğretim Yılı’nın başlaması sebebiyle “TÜRK ASRI ve TÜRKİYE YÜZYILI; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerin omuzlarında yükselecektir.” şeklindeki paylaşımı dikkatimi çekti. Biz Türkçülerin, Türk Milliyetçilerinin, Türklük sevdalılarının düşünceleri ile içerikteki sözler arasında çelişkiler yok mu? Nasıl bir araya getirilmiş, şaştım!.. Sözlerin sahiplerini ve bu sözlere inananları düşündüğümde çok zorlama bir afiş olmuş!..

Türk Asrını anladım da Türkiye Yüzyılı neyin nesi? Kimin sloganı?.. Partiler arası bir ortaklık var diye sendikalarda mı ortak oldu?.. Yani sendikamız yeni bir slogan bulamıyor da bir partinin siyasi sloganını mı kullanıyor? Tahminim cevapları da hazırdır, devlet aklı!..

Türkiye Yüzyılı sahiplerinin geçmişten beri ve bugün de Türk ve Türklük hakkındaki düşüncelerini biliyoruz. Değiştiler mi?.. Sanmıyorum, her şey ortada… 23 yıllık icraatlarından belli değil mi? Devletin ne düşündüğünü bilemezsek de açık kaynaklardan anlayabiliyoruz!..

Paylaşımın içine bir de Atatürk’ten alıntı ile “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür…” sözü eklenmiş. Bizim eğitimden anladığımız veya gelecek endişelerimizle bunların ki aynı mı? Her yerden Atatürk’ü silmek isteyen bir anlayışla aynı düşünebilir miyiz?.. “Dindar(!) nesil yetiştireceğiz.” iddiasında olanlarla (neye, kime ve nasıl bir dindarlık, o da tartışılır.) yukarı da Atatürk’e ait söz bir arada bulunabilir mi? Sıkıştıkları anda Atatürk’e sarılan insanlardan hayır gelir mi?..

Sonra bu ülkede fikri hür, hatta vicdanı hür insan kaldı mı? Türk Milliyetçileri bile renkten renge giriyorlar. Bir de inanırsanız “Anadolu İrfanı”ndan bahsedilir!..

“Türk değil de Türkiye” Yüzyılı Maarif Modeli uygulamaya konuldu. Bakanlıktan emekli olalı sekiz yıla yaklaştığı için hakkında çok bilgim olmasa da bugüne kadar ki uygulamalarına ve esas düşüncelerine bakarak medrese eğitimine doğru yöneldiklerini düşünüyorum. Bazı yazar çizerler de bunu böyle görüyorlar.

Zaten eğitim yavaş yavaş devletin (Millî Eğitim Bakanlığı’nın) kontrolünden çıkıyor. Bir yanda özel okullar bir yanda cemaat ve tarikat okulları bir yanda vakıf okulları aldı başını gidiyor ve iktidar da buna zemin hazırlıyor.

Kısacası değişime bizler mi öncü olacağız yoksa birilerinin yapmak istediği değişimin(!) parçası mı olacağız? Soru bu!..

Sonuç olarak kendi düşüncemde olup “Türk birliği” için çabalayan bütün kuruluşların başarılı olmalarından mutluluk duyarım. Ancak hiçbir kişi ve kuruluşun etkisinde ve baskısında olmadan özgür iradeleri ile yönetmek kaydıyla…

Ve birbirimizi kandırmaya çalışmayalım, her şey ayan beyan ortada!..

Scroll to Top