Her yazımda olduğu gibi bu yazıma da yine en önemli Türk Dili uzmanımız Prof.Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un köşe yazılarında belirttiği bazı tespitlerle başlamak istiyorum.
Ercilasun hoca, “Bir daha Turan” başlıklı yazısında (17/09/ 2017, Yeniçağ); “Tarihî çizgi inişli çıkışlıdır ve her yerde farklıdır. Aynı hızla olmasa da diğer Türklerde de Türklük bilincinin oluşmaya başladığına dair emareler vardır. Çeşitli ortak bilim ve kültür toplantılarında bunun örneklerini görmekteyiz. Kazakistan’daki bazı müzik gruplarının, özellikle Erturan adlı grubun, Youtube’da on binlerce defa tıklanan Türk ve Turan vurgulu parçaları, gençler arasındaki uyanışı da göstermektedir. Üstelik bu grupların büyük salonlarda verdiği konserlerin, marjinal olmayan kalabalık kitleler tarafından izlendiğini de görüyoruz. Çin’in bütün baskılarına rağmen bazı Doğu Türkistan müzik parçalarında da Türk vurgusu bulunmaktadır.
Macarca bir Altay dili olmayıp Ural dili olduğu hâlde, Macarları oluşturan boylardan en az dördü Türk asıllıdır. Bunların içinde bazı grupların 19.yüzyıla kadar Türkçenin Kuman-Kıpçak lehçesiyle konuştukları bilinmektedir. Son zamanlarda Macarların yaptığı bazı genetik araştırmalar da köken birliğini ortaya koymaktadır.
Türkçeyi unutmuş en uzak akrabalarımızda dahi ortaya çıkan bu bilinç, tarihin izlerinin kolay kolay silinmediğini göstermektedir.
Enis Behiç ne güzel söylemiş: Biz kimleriz?.. Biz Altay’dan gelen erleriz// Çamlıbel’de uğuldarız: coşar, gürleriz// Biz öyle bir milletiz ki ezelden beri// Hak yolunda yalın kılıç, hep seferberiz// Yürüyoruz, başımızda ay yıldızımız// Genç, ihtiyar, kadın, erkek, oğul, kızımız// Soyumuzda ne kahraman kardeşler vardır// Türkmen, Oğuz, Başkurt, Tatar ve Kırgız’ımız// Demir dağlar delmiş olan Bozkurtlarız ki// Orkun’da var Kül Tigin’den kalma yazımız…”
Hoca, “Türk Dünyası” başlıklı yazısında ise (09/09/2018, Yeniçağ); “Türk Cumhuriyetlerinin tamamının devlet dilleri anayasalarında belirtilmiştir: Azeri, Özbek, Kazak dili… şeklinde. Resmî olarak dillerin isimleri böyledir ama bilim dünyası bilir ki bunların tamamı Türk dili/Türki dildir. Biz Türkiye Türkologları çoğunlukla ‘Türk dili’ terimini kullanırız. Batılı Türkologlar, Sovyetler Birliği’nin dil politikası sonunda ‘Türk’ yerine ‘Türki’ terimini kullanmaya başlamışlardır.
Türk Dünyası aydınlarının, özellikle diğer Türk cumhuriyetlerinden insanlarla çoğunlukla Rusça konuştukları doğrudur. Fakat bu onların suçu değildir. Sovyetler zamanında eğitim dili hepsinde Rusça idi. Bazılarında Rusça eğitim dili ana okullara kadar indirilmişti. Kendi dilleri ise köylere itilmiş gibiydi. Bağımsızlıktan sonra durum değişti. Rusça zorunlu eğitim dili olmaktan çıktı. Ana diller eğitimde hâkim olmaya başladı.”
Yine “Büyük Türk Dünyası” başlıklı yazısında da (12/11/2023, Yeniçağ); “Türkçe, 11.yüzyıldaki Kutadgu Bilig ve Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten beri dünya dili idi; bu eserler, Kâşgar’dan Bağdat’a, Şam ve Kahire’ye, İstanbul’a kadar uzanmışlardı ve o zaman Yeni Dünya henüz bilinmiyordu. Bugün de Türkçe ve onun çeşitli kolları dünyanın her tarafında konuşulmaktadır…”
Hocanın bir de “Türk ve Türkçe kavramları üzerine” başlıklı yazısından (08/07/2012, Yeniçağ) bahsetmek istiyorum: “Türk ve Türkçe (Türk dili, Türkî) kelimelerinin geniş anlamlarını biz icat etmedik. 9. ve 10.yüzyıldan itibaren İbni Hurdadbih, Yâkubî, Mes’ûdî gibi Arap tarihçileri, Oğuz, Karluk, Kırgız vb boyların hepsini birden ‘Türk’ terimi ile ifade ederler. 11.yüzyılda Kâşgarlı Mahmud da Türkleri Kıpçak, Oğuz, Başkurt, Tatar, Kırgız… diyerek yirmi boy hâlinde sıralar ve böylece ‘Türk’ü geniş anlamda kullanır. Kâşgarlı’da, sadece ‘standart Türkçe ile konuşanlar’ için de ‘Türk’ kelimesi kullanılmıştır ki bu da o dönemdeki dar anlamdır.
14 ve 15.yüzyıllarda Mısır’daki Memlûk Türklerinde de birçok sözlük ve gramer yazılmıştır; onlarda da Türk ve Türkçe kelimeleri geniş anlamda kullanılmıştır. Lûtfî, Nevayî gibi Doğu Türk şairlerinde de Osmanlılarda da aynı şekilde hep geniş anlam söz konusudur.
Ahmet Vefik Paşa’dan beri de ‘Lehçe-i Çağatayî, Lehçe-i Osmanî’ terimleri kullanılmış, yani Doğu ve Batı Türkçeleri ‘lehçe’ olarak adlandırılmıştır. Demek ki Türk ve Türkçe kelimelerinin geniş anlamları ne yenidir ne bizim tarafımızdan icat edilmiştir ne de ideolojiktir. Asırlardan beri devam eden tarihî ve tabiî bir anlam söz konusudur. Tam tersine Sovyet döneminde Türkiye Türklerini diğer Türklerden ayırmak için icat edilen ‘Türkî’ kelimesi yeni, sun’î ve ideolojiktir.
Sovyet döneminde geniş anlam için Türkî kelimesi icat edilirken Türk ve Türkçe terimleri ise sadece dar anlamda kullanılmış ve Sovyet yönetimindeki bütün Türk boylarına da sadece bu dar anlam öğretilmiştir. Söz gelişi, Sovyet döneminde yazılan bir Özbekçe sözlükte Türk, ‘Türkiye’de yaşayan halk’; Türkçe ise ‘Türkiye’de yaşayan halkın dili’ olarak tanımlanmıştır. Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen, Tatar vb bütün Türkler de konuşmaya başladıkları andan itibaren bu kelimeleri bu anlamda öğrenmişlerdir. Dolayısıyla kısa zamanda onlardan Türk ve Türkçe terimlerinin geniş anlamlarını öğrenmelerini ve benimsemelerini beklemek haksızlık olur. Bu konuda Türkiye Türkleri olarak sabırlı olmalıyız.” demektedir.
Dr.Reşat Doğru “Türk Dünyası ve Gerçekler” isimli kitabında şu önerilerde bulunmaktadır: “Her düzeyde sözlük ve gramer kurallarını, lehçeler arasındaki benzerlik ve farklılıkları gösteren kılavuz kitaplar hazırlanmalıdır. Böylece Türk lehçelerinin birer ‘dil’ değil, fonetik farklılıkları olan lehçeler ve şiveler olduğu anlaşılacaktır…
Kültür emperyalizminin en önemli kollarından birini oluşturan yabancı dilde eğitim, bütün Türk dünyasını etkisi altına almış durumdadır. Türkçemize yönelik tehditlerden birini oluşturan bu sorun ortadan kaldırılmalıdır. (s.63-64-65)
Bugün üç yüz milyon nüfusa sahip Türk dünyasının en önemli sorunlarının başında, bu ortak dili her yerde tam ve doğru olarak anlamak, anlatmak ve konuşmak gelmektedir. Ortak dil kullanımı bir milletin yaşaması ve devamlılığı için çok önemlidir. Devletin bağımsızlık kavramı içerisinde ortak dil en önemli unsurdur. Çünkü ortak dil, insanların bir fikir etrafında toplanmasını, duygu ve düşüncelerinin bir araya gelmesini ve sonuçta millet olmasını sağlar. Millet oluşumu da bağımsızlık düşüncesinin oluşumunu getirir. Yani ortak bir dile sahip olunmadan devletin bağımsızlığından bahsedilemez.
Bugün Türk dünyasında ortak iletişim dili oluşturma çalışmaları yapılmaktadır. Ortak Türkçe zaman kaybedilmeden oluşturulmalıdır. (s.185-186)
…İşte bu da ortak dilimiz olan Türkçemizle olacaktır. …kasıtlı olarak yaratılan suni lehçeler ortadan kalkacak, güzel anadil Türkçemiz, ortak dilimiz olarak kabul edilecek ve özlenen beklenen Türk Birliği de gerçekleşmiş olacaktır. (s.187-188)
Dil, bir yandan insanların iletişim, bilgi edinme, karşılıklı anlaşma ve hayatlarını ikame etmesini sağlarken, bir yandan da milletlerin yaşamasını sağlar.
Türk milletinin dünyada ayakta kalması, yaşaması için de ortak Türkçe konusu gündeme gelir.
(s.189)
Devam edeceğiz…